Gıda krizini sadece üretimi artırmaya odaklı politikalarla aşmaya çalışan endüstriyelleşmiş gıda sistemine karşı kadın kooperatifleri, gıdanın üretim ve tüketim süreçlerinde üreticinin deneyimlerine, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve tüketicilerin doğrudan gıdaya erişimine önem veren yatay örgütlenme potansiyeli olan modeller olarak ortaya çıkmaktadır. Kooperatifçilik ilkelerine göre yöneticilerle ortaklar arasında eşitlikçi ve demokratik bir iş bölümü olmalı ve kadın ortakların üretim ve bölüşüme ilişkin süreçlere aktif olarak katılmaları gerekmektedir. Bu makale Pierre Bourdieu’nun kuramsal yaklaşımını kullanarak gıda alanında faaliyet gösteren kadın kooperatiflerinde ortaklar ve yöneticiler arasındaki iktidar ve tahakküm ilişkilerini göstermeyi amaçlamaktadır. 2019 ve 2020 yıllarında yürütülen proje bulgularına dayanarak gıda alanında faaliyet gösteren kadın kooperatiflerindeki yönetişim ilişkileri incelenmekte, kooperatiflerin gıda krizini çözmeye yönelik örgütlenme biçimleri olmaları önündeki engeller gösterilmektedir. Kültürel, ekonomik ve sosyal sermayeyi ellerinde bulunduran kooperatif yöneticileri alandaki sınıfsal konumlarını korumak için belirli stratejiler geliştirmektedirler; uzmanlık, simgesel şiddet ve emek kontrolüne yönelik stratejilerle kooperatif ortakları üzerindeki tahakkümlerini sürdürmektedirler. Ayrıca iş tecrübeleri, değerleri (girişimcilik, markalaşma, liderlik vs.), beğeni ve ön yargıları, onların ortaklarla olan ilişkilerini etkilemektedir. Bu ilişkiler, kadın kooperatiflerindeki adil olmayan üretim ve bölüşüm süreçlerini anlamak için önemlidir.
Gıda krizi kadın kooperatifleri yönetici-ortak ilişkileri sembolik şiddet sınıfsal tahakküm
Bengü Kurtege Sefer