Bu yazıda Simone de Beauvoir’ın Yıkılmış Kadın adlı uzun öyküsü, filozofun temel iki eseri olan İkinci Cinsiyet ve Müphemlik Ahlakı üzerinden yeniden okunmaktadır. Bunun sebebi, öyküdeki içkinliğine yazgılı görünen fedakâr eş/anne “Monique”in kendi günlük anlatısı üzerinden yıkıma doğru ilerleyen hikâyesinin, aslında bir umut ve öznelleşme öyküsü olduğunu açığa çıkarmaktır. Zira öykü kendi başına kapalı bir metin olma özelliği gösterdiğinden, kadının başarısızlığını vurguladığı iddiasıyla yazıldığı dönemde bile yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Söz konusu yeniden okuma için bu araştırma bir yandan Beauvoir felsefesinin özgürlük, otantiklik, öznellik, aşkınlık gibi varoluşçu temellerini ortaya koymaya, öte yandan öyküde geçen ev, heykel, arkadaş, ölüm, imge gibi metaforlar üzerinden öykünün Beauvoiryan satır aralarını okumaya çalışacak; yazıldığı dönemden bu yana “kadın”dan yana değişmeyen ataerkil yapının izlerini Beauvoir felsefesi dolayımıyla sürerken, aslında bu uzun öykünün nasıl bir “umut, yeniden öznelliğini kazanma, sorumluluk alarak aşkınlığını yaşamaya atılma” hikâyesi olduğunu açığa çıkarmaya çalışacaktır.