31 Mayıs 2013 tarihinden bu yana, İstanbul’daki Taksim Gezi Parkı’nın kentsel dönüşüme kurban edilmesi ve doğa katliamı gerekçesiyle başlayan bir direniş dalga dalga Türkiye’ye yayılıyor. Direnişin en hararetli merkezleri İstanbul ve Ankara. Polis müdahalesi ve hükümet kanadının sert açıklamalarıyla artan gerginlik, bu satırların yazıldığı günlerde ölümler ve yaralanmalarla sürüyor. Kadınlar Gezi Parkı direnişinde başından beri aktif rol aldılar. Bizim için bu hiç şaşırtıcı değil. AKP Hükümeti’nin icraatları, aileyi merkeze alan, ataerkil cinsiyel kalıplarını benimseyen politikalarıyla feministler ve başka kadın hareketleri nezdinde uzun zamandır tepki alıyordu. Kürtaja getirilen sınırlamalar, doğum kontrolünde kullanılan ertesi gün hapının reçeteli ilaçlar listesini girişi, başörtüsü üzerinden yapılan ataerkil siyaset, günden güne artan homofobik şiddet ve bunun körüklenmesinin sokağa da taşabilecek böyle bir tepki büyüttüğünü zaten gözlemliyorduk. Ama artık kadınların talepleri sadece bunlarla sınırlı değil. Bundan böyle Gezi Parkı özelinde sembolleşecek bir yaşam alanı mücadelesi yaşananlar.