Kadın deneyimi ve bedeni her daim egemen ataerkil yapı ve onun cinsiyetçi dili tarafından sapkın olarak tanımlanmış ve horlanmıştır. Özellikle kadın bedeni, barındırdığı cinselliği, metinselliği ve tanımlan a mayan özellikleri dolayısıyla, bu ataerkil yapı için kaçınılması ve uzak durulması gereken ‘karanlık bir kıta’dır. Bu nedenle, dişil arzuların ifadesi erkek egemen metinlerde göz ardı edilmiş ve/veya gizlenmiştir. Ancak, Medusa’nın dehşet verici efsanesiyle tarih boyunca bedenlerinden ve cinselliklerinden uzaklaştırılmış olan kadınlar için günümüz, derin uykularından uyanma ve kendilerine dikte ettirilen dilsel, tarihsel ve cinsel sınırlamalara direnme yollarını arama vaktidir. Bu direnişi gerçekleştirebilmek ve yaymak ise ancak, kadınların, kadın bedeninin dile geldiği ve dişil dil ile oluşturulmuş dişil yazını yaratması ile mümkündür. Ataerkil ideolojiler ile dil arasındaki ilişkiyi fark eden ve anlayan ilk kadın yazarlardan biri olan Virginia Woolf, kadın bedeninin ve dişil metinlerin erkek egemen dil ve söylemler ile ifade edilemeyeceğini savunur. Bu yüzden Woolf, kadın arzusunu ve bedenini ifade edebilecek dişil bir dil ve yazın yaratmanın yollarına odaklanır. Argümanlarını Virginia Woolf’un Orlando adlı eserine dayandıran bu çalışma, kadınların içselleştirilmiş reddedilme ve aşağılanma korkularını yıkarak, dillendiremedikleri kadın bedenlerini ve deneyimlerini ifade edebilen çok yönlü ve akışkan dişil dil ve söylemleri yaratma yollarını sunmayı amaçlamaktadır.
Kadın Bedeni ve Cinselliği, Dişil Dil, Yapısöküm, Fallosentrizm, Androjen, Dişil Yazın
Muzaffer Derya NAZLIPINAR SUBAŞI